Küreselleşme sayesinde tek bir topluluk haline gelen dünya ülkeleri, belirli ve görünür bir düşmanla değil, çatışan ulusötesi terörizm tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu nedenle pek çok ülke, ulusal ve uluslararası güvenliklerine karşı tehdit olarak gördükleri tüm sorunları ortadan kaldırmak için potansiyellerini harekete geçirmeye başlamış ve bu tedbirler kapsamında terörle mücadele için insani yardım kuruluşları ve finans sektörlerini içeren bir hukuk sistemi kurmuştur.
Bu hukuk sistemi, bireysel, kurumsal ve finansal düzeydeki terör faaliyetlerine maddi desteği önlemeyi amaçlamaktadır. Ancak bu yaptırımlar, her ülkenin uluslararası arenada henüz ortak bir tanım almayan terörizm kavramını farklı algılayışı nedeniyle hem finansal kurumlar hem de insani yardım kuruluşları için karmaşıktır. Diğer bir deyişle, bu terörle mücadele kanunu kapsamında benimsenen politikalar, insani yardım kurumlarını pratikte ve ahlaki açıdan zora sokmaktadır. Çünkü terörizmin ortak bir tanımı yoktur. Bu nedenle, bu kurumlarla ilgili yasalar, insanların ve toplulukların daha insani koşullarda yaşamasını sağlamak için insani faaliyetler yürüttüklerinden, onların insani çalışmalarına müdahale etmemelidir.
Uluslararası örgütler ve hükümetler, terörizm tanımlarında ortak bir payda bulamamıştır. Nitekim bu durum, insani yardım kuruluşlarının insanların -maddi ve manevi- acılarını hafifletmek için yürüttükleri faaliyetler üzerinde olumsuz bir etki yaratmıştır. Bu, insani yardım kuruluşlarının çalışmalarının kapsamını daraltmakta ve aynı zamanda kuruluşların faaliyetlerinin bağımsızlığını ve etiğini de etkilemektedir.
Her ülkenin “terör” kavramını farklı şekilde tanımlaması, dünya çapında büyük bir kaosa yol açmıştır. Her ülke kendi ideolojisine ve algısına göre kendi terörizm tanımını belirlemekte ve bu da “terörle mücadele” bahanesiyle insan hakları ihlallerine neden olmaktadır. Ayrıca birçok ülke, “çıkar” ve “devlet ideolojisi” adı altında birçok insan hakları ihlali olayını görmezden gelmektedir.
Her ülkenin terörist grupları kendi ideolojisine göre sınıflandırdığı, sayısız insan hakları ihlalinin önünü açtığı yadsınamaz bir gerçektir. Bu bağlamda, terör kavramının ideolojilerden ve çıkarlardan uzak, açık ve kesin bir tanımını geliştirmek, ırk, dil ve din fark etmeksizin terör faaliyetlerini önlemek için her türlü tedbiri almak hem devletlerin hem de uluslararası kuruluşların sorumluluğundadır.
Yorum Yap